jeudi 25 octobre 2018

Aşk dediğin...

Devirdi beni âfet-i cân. O kazandı. Kazandığını bilmeden.

Sigara günahtır, iyi dersin de, dumanı azîzdir. Pervasızlığın, hürriyetin, serseriliğin mücessem hâlidir o.

Elin dokunamadığı vücûdu nispet yapar gibi, cazibenin bütün ihtişâmını sergileye sergileye okşayan o çirkin ve soysuz gri hâlenin haddini kim bildirecek ?

Yoksa, papaz misâli, mukaddes kitâbın olan o dîdeye, mâbed eşiğin olan o dudağa, imân direğin olan o enfe buhurdan mı sallıyorsun ?

Yine mi yâveler, Muhayyel...

Frollo mu olmak istersin, Quasimodo mu ? Hayatın, her kalbe sapladığı yegâne kazık soru bu.

Esmeralda'yı buldun da ne oldu ? Bir gözün, gönül zapt ettiği hiç duyulmuş mudur ?

Reddedilmek bir sanattır, bilir misin ? Sarsak sursak çekilmek de var, sinkaf çekerek kuşatma hazırlığı yapmak da.

Frollo; Tanrı'nın vazgeçilmezi; halîfesi. Mâşuğun ateşine odun atan mecûsi.

Quasimodo; gereksiz tayfadan bir hilkat garîbesi. Mâşuğun cesedine sarılan ve çürüyüp giden sâlik...


Tapmanın âlâsını kim yapar, bilir misin ? Ne mü'mîn, ne de divâne. İki menfaatperest. Bu işin üstâdı bizâtihi İblis'tir. Kime, ne maksatla belini eydiğini anlayan yegâne mahlûk.

Öyle buyurmuşlar ya erenler, terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî ve terk-i terk. Neyse, zihin bulandırmaya gelmez...

Sonuçta, Azâzil, oluvermiş şeytan. Frollo, yani. Ne var ki, hâmili olduğu cennet kokusunu üzerinden defedememiş bir türlü...

Bir uzva, bir cisme, bir tene gönül verilir mi, Muhayyel ?

O alımlı endam, o muhteşem bacak, o gizemli ut yeri, o coşturan mâbad, o yürek hoplatan halemat, o âfet leb-i latîf, o ateş salan gözler, o afakanlar bastıran saçlar, çürümeye mahkûm iken.

Rengârenk simâyı sarıp sarmalayan o tütsü var ya, işte odur tutku.

"Hayattan hayâlen olsun bir parça saâdet ve fevkalâdelik istemek o kadar haklı bir talep ki" (Reşat Nuri).

O hayal peşinde can verene, Quasimodo denir işte.

Boşuna mı, "hayat nedir ?" sorusuna, "mezarlıkta sigara içmektir" cevabı verilmiş...